skip to main |
skip to sidebar
Son günlerde doğanın dengesi bozulduğundan av-avcı ilişkisinin yeniden sağlanması için çalışmalar yapılamlı, keneden sonra bu defa da Karabüyüler etrafı sarmaya başladı. Halk dilinde et yiyen örümcek olarak bilinen Solifugae takımından olan örümcekler çoğalmaya başladı.
*
sourtimes*
museums*
wikipedia*
solpugid*
arachnology*
wordpress
Aşırı sıcaklar Anadolu’yu etyiyen örümcek’in yazlığı yaptı
Ankara Haymana’ya bağlı Çalış Beldesi sakin bir 28 Temmuz günü geçirdi. Ama hava karardıkça, sükunet yerini kımıl kımıl bir hareketliliğe bıraktı. Bacak uzunluğu 8 santime varan binlerce örümcek beldeyi kuşatmıştı. Yüzlercesini öldürdüler ama sonu gelmiyordu. Yetkililerden yardım istediler.
Aynı gün Sivas: Suşehri mevkiinde Mustafa Yıldız’ın kullandığı otomobilin camına akrep benzeri tüylü bir hayvan atladı.
İki gece sonra 60 yaşındaki Remzi Yılmaz eşiyle balkonda otururken can havliyle yerinden sıçradı. Sanki bacağından et koparılıyordu. Yaşlı çift masanın altına baktıklarında rengi kahveye çalan tüylü bir örümcekle karşılaştılar. O yaşlarına kadar Manisa’da böyle bir canlı görmemişlerdi.
Bir sonraki gün benzer bir haber Niğde Ulukışla polis lojmanlarından geldi. Akşamında, İzmir Balçova’dan sıhhi tesisatçı Atilla Çoban yatmaya hazırlanırken çarşafının üstündeki örümceği son anda fark etti. Aynı dakikalarda Tokat’tan Veysel Deliç, evinde yakaladığı ikinci örümceği tarım il müdürlüğü yetkililerine teslim ediyordu.
İSTANBUL’A YÜRÜYORLAR
Şikayet hep aynı: Başta çoçuklar olmak üzere insanlara da saldıran, ısındığında etinizi koparmış gibi acı veren bir örümcek. Boyu 10-15 santim kadar, sarı-kahve renginde ve tüylüler. Geceleri ortaya çıkıyor, çok hızlı hareket ediyor ve 1 metreye kadar zıplayabiliyorlar. Kertenkele, fare, sincap ve tavşan sevdikleri kadar insan etini de lezzetli buluyorlar. Üstelik Ata Demirer’in Araknofobia klibindeki gibi kimseden korktukları, Kadir İnanır’ı bile saydıkları yok.
Bir hafta içinde ülkenin farklı bölgelerinden gelen haberler üzerine söylentiler yayılmaya, her kafadan ayrı bir ses çıkmaya başladı. Kimine göre kuş gribi sırasında canlı canlı yakılan tavukların ahı tuttu. O yüzden itlaf bölgelerinde ortaya çıkıyorlar. Biraz daha senarist olanlar kene, örümcek derken ülkemizin biyolojik bir saldırı altında olduğunu iddia ediyor. Akla en yatkın görüşe göre ise, doğa ana çevreye daha saygılı olmamız için yeni bir uyarı yapıyor.
Havaların aşırı ısınması Anadolu’yu bu sevimsiz şeylerin yazlığı haline getirdi. Uzmanlara göre ısınma devam ettiği sürece istila devam edecek hatta İstanbul bile tehdit altında. Böceklerin İstanbul’a varması trilyonlara varan ilaçlama masrafı ve sonucunda büyük bir çevre kirliliği anlamına geliyor.
Uzmanlara göre de bu hayvanlar örümceklerin akrabası ama örümcek değil. Latince isimleri "güneşten kaçan" anlamına gelen solifugae. Türkçesi büğü. Halk arasında Karabüyü diye bilinmeleri de bu yüzden. Dünyada 800 kadar çeşidi var. Türkiye’yi mesken tutanlar ise Ortadoğu ve Ortaasya kökenliler. Havalar ısındıkça metabolizmaları hızlanıyor, daha çabuk büyüyüp, daha çok yavru yapıp, daha aç ve saldırgan oluyorlar. Doğal düşmanı başta tavuk olmak üzere diğer kümes hayvanları. Haymana gibi, kuş gribi itlaflarının yapıldığı yerlerde aşırı çoğalmaları buna bağlanıyor. Uzmanlar, tavuklar geri gelir ve havalar da soğursa davetsiz misafirlerin geri çekileceğini tahmin ediyor.
SİNEKSAVAR İŞE YARAR MI?
Bana mısın demez, sineksavarı kokteyl niyetine kafaya dikebilirler. Onların hakkından ancak tarım ilaçlarıyla gelebilirsiniz. Kapalı ortamlar için eczanelerden "böceğe karşı halk sağlığı ilacı" istemeniz gerekiyor. Piyasada 6-7 çeşidi var.
SOKUNCA NE YAPMALI?
Büğüler zehirli değil. Ama günlük mönüleri o kadar pis ki, ağızları burunları mikrop-virüs içinde. Soktukları zaman ciddi enfeksiyonlara neden oluyorlar. Bu yüzden yara bol su ve sabunla yıkanmalı, dezenfekte edilmeli ve en yakın sağlık kuruluşuna gidilmeli.
NASIL YAKALANACAK?
Hava yeterince sıcaksa hızlarına erişmek çok zor. En kolay yol, altı kesilmiş büyük bir pet şişeyi üzerine kapatmak. Sonra altına bir karton ya da kağıt sürüp ters çevirin. Böceği üniversitelerin biyoloji bölümlerine ya da tarım il müdürlüklerine teslim edebilirsiniz.
Savaş ÖZBEY
Hürriyet
Maydanoz bir provitamin A (Beta karoten ) kaynağıdır. Bu özelliği ile görme gücüne, kılcal damar sistemine, adrenal bezine ve troid bezine iyi gelir. Ayrıca potasyum, kükürt, kalsiyum, magnezyum ve klorin yönünden de zengindir. Maydanoz suyundaki yüksek klorofil miktarı kanı arttırarak oksijeni metabolize eder ve böbreklerin, karaciğerin, idrar yollarının temizlenmesine yardım eder. Sindirim enzimlerini uyararak sindirim rahatsızlıklarını dindirir. İnce bağırsaktaki peristaltik hareketleri arttırır. Bir tutam maydanoz günlük C vitamini ihtiyacının çoğunu karşılar.
* Kanı temizler, kansızlığa, mesane iltihaplanmasına, kum, böbrek taşı ile tansiyona, şişmanlığa, böbrek ve karaciğer rahatsızlıklarına, damar sertliğine etkilidir. Maydanoz suyuna bal ve limon ilave edilerek günde 1-2 bardak içilir. Böbrek rahatsızlıklarında; 4 bardak suya 1 demet maydanoz yıkanır konur, 5 dakika kaynatılır, süzülür. Günde 3 kere 1'er çay bardağı içilir.
* Tohumları idrar ve safra söktürücü, adet kanamalarını kolaylaştırıcı nitelikleri vardır. Maydanoz, aybaşı sancılarını keser, adetleri düzenler, ağrıları giderir, akıntıları keser. Bağırsak solucanlarının düşürülmesine yardım eder. Gazın dışarı atılmasını sağlar.
* Grip ve nezleyi geçirir, balgam söktürür, terletir, ateş düşürür. Kan şekerini normal seviyede tutar, kansere karşı koruyucudur, vücuttaki zehirli maddeleri dışarı atar, romatizma hastalığına ve sarılığa iyi gelir.
* Yatmadan önce ağızda çiğnenen bir demet maydanoz rahat uyumayı sağlar. Bulantılarda ve nefes darlığında bir tutam maydanozu iyice çiğneyerek yutmak kişiyi rahatlatır.
* Anne sütünü azaltır. Emzikli kadınların süt kanalı tıkanmalarında maydanoz lapası uygulanır. Yara, kesik ve morartıları iyileştirir. Kulak ve diş ağrısına iyi gelir.
* Afrodizyaktır
* Sivilceli, lekeli, pürüzlü ve kırışık ciltlerde parlaklılık ve pürüzsüzlük verir. 2 bardak kaynatılmış suda, 1 demet yıkanmış maydanoz sapları ile beraber üstü kapalı olarak kısık ateşte 5 dk. Kaynatılır.20 dk. Demlenmeye bırakılır süzülür. Böylece etkili cilt losyonu ve lapası elde edilir.Temiz cilde lapası sürülüp 20 dk bekletilir, sonra süzülen maydanoz suyu ile cildi yıkanır. Her gün günde birkaç kez uygulanır.
* Saçları besler, parlatır, dökülmeyi yavaşlatır. Saçlar maydanoz suyu ile yıkanır.
* Arı ve haşarat sokmalarında sokulan yere sürülürse ağrıyı giderir.
KULLANILIŞI: Birkaç taze yaprak, bir litre suda kaynatılarak günde iki fincan içilir. Kuru yapraklardan elde edilen toz, günde iki tutam içilebilir. Kompres ve gözler için losyon ve şampuanı yapılır. Astım, menopoz, ağrılı adet görme ve öksürük için yukarıdaki kaynamaya birkaç kök ve yarım avuç tohum atılarak el ayak banyoları yapılır. Lapası kıyılmış yapraklardan yapılır.
* Şeker hastalığında: 3 demet maydanoz ezilir, 6 bardak suya konulur, üstü kapatılır, 30 dakika demlemeye bırakılır, sonra süzülür, üzerine 1,5 su bardağı taze sıkılmış limon suyu ilave edilir. Her gün sabahları aç karnına 1 bardak içilir.
UYARI: Maydanoz suyu 60 gr'dan fazla ve tek başına içilmemeli. Havuç-elma suyuyla içilebilir. Böbrek iltihabı olanlar yememelidir.
Gen, DNA molekülünün ortalama 1500 nükleotitten oluşmuş canlının kalıtsal özelliklerinden herhangi birini taşıyan parçasıdır. Kalıtımın temel fiziksel ve işlevsel birimidir. Her gen, protein veya RNA molekülü gibi özel bir işlev taşıyan kromozomların belli bir noktasındaki nükleotid dizilerinden oluşur. Canlıların her türlü özelliklerini belirleyen ve hücre çekirdeğindeki kromozomlarda bulunan kalıtım maddesinin en küçük birimidir.
Son yıllarda daha sıkça duyulmaya başlayan, bahar-yaz dönemlerinde artış gösteren ve ağırlıklı olarak keneler aracılığıyla bulaşan virütik bir hastalıktır. İlk olarak 1944 yılında Kırım’da, sonra 1956 yılında Kongo’da tanımlanmış ve sonra aynı hastalık olduğu anlaşılmıştır.Keneler, kan emerek beslendikleri için hemen tüm yabani ve evcil hayvanların (inek, koyun, köpek, kemiriciler, yerde beslenen kuşlar vb.) üzerinde bulunabilir ve bu hayvanlardan insana geçebilirler. Ayrıca, çalılık ve yeşil, yüksek otlu alanlarda bulunan keneler, beslenmek için doğrudan insanlara da geçip ısırabilirler. Bu nedenle daha çok kırsal bölgelerde ve hayvancılıkla uğraşan kişilerde görülmekle birlikte kentsel alanlardaki uygun ortamlarda da bulunabilirler.Virüs ile bulaşmış keneler, kan emişini tamamladıktan sonra ayrılırken bir sıvı salgılarlar. Virüs genellikle bu sıvı ile bulaşır. Kan emdikleri ve virüsü bulaştırdıkları tüm canlılar hasta olabilir fakat hastalık genellikle hayvanlarda hafif ve bulgusuz seyreder.
Bu nedenle daha az görülmekle birlikte hasta hayvanların salgıları ve kanları aracılığıyla da hastalık bulaşabilir. Kenelerin kan emişi genellikle uzun bir süreçtir. Sinekler gibi hemen sokup kısa sürede kan emişini bırakmazlar. Kan emmeye başlayan kene, ağız kısmındaki hortumunu cilt içine sokar ve doyuncaya kadar çıkartmaz. Bu hortum, geri çıkışı engellemek için çıkıntılar içerdiğinden kolay çıkmaz. Bu nedenle keneyi çıkartmak için zorlamamak gerekir. Çok zorlandığında sıvıyı erken salgılayıp virüsü bulaştırabilir veya boru kısmı koparak cilt içinde kalabilir. Ayrıca, zorlama kenenin patlayarak enfekte sıvı ve kanının cildimizdeki çiziklerden ya da gözümüze sıçrayarak bulaşmasına yol açabilir. Bu nedenle vücuda yapışık kene görüldüğünde bir cımbızla ağız kısmından tutularak yavaşça sağa-sola oynatılıp bir vida gibi çıkartılmaya çalışmalı ya da bir sağlık kurumuna başvurularak çıkartılması sağlanmalıdır. Hastalık oluşması ve bulguları:
Hastalık genellikle kene ısırığı ile virüsün bulaşmasından 1-3 gün sonra ortaya çıkar. Bu süre en fazla 9 güne kadar uzayabilir. Hasta hayvanın kan ve vücut sıvıları bulaşmış ise bu durumda hastalığın ortaya çıkışı 13 güne kadar uzayabilmektedir. Ateş, kırıklık, baş ağrısı, halsizlik, aşırı duyarlılık, kol, bacak ve sırtta şiddetli ağrı ve belirgin iştahsızlık bulguları ile başlar. Bazen kusma, karın ağrısı ve ishal olabilir. İlk günlerde yüz ve göğüste küçük cilt altı kanamaları, gözlerde kızarıklık, gövde, kol ve bacaklarda bir yere çarpmış gibi cilt altı kanamalar oluşabilir. Burun kanaması, kanlı kusma, kanlı dışkılama, kanlı idrar görülebilir. Vajinal kanamaya da rastlanabilir. Ağır olgularda hepatit, karaciğer, böbrek, akciğer yetmezlikleri oluşabilir.
Tedavi: Diğer çoğu virüs hastalıklarında olduğu gibi bu hastalığın da doğrudan bir tedavisi ve etkili bir ilacı olmayıp daha çok destek tedavisi ve bulguları gidermeye yönelik tedaviler ve bazı antivirütik ilaçlar uygulanmaktadır. Erken dönemde başlanılan destek tedavi daha başarılı sonuç vermektedir. Geç başlanılan tedavi ve ağır seyredebilen hastalık öldürücü olabilmektedir.Hastalığa karşı aşı çalışması yürütülmekle birlikte henüz koruyucu bir aşı geliştirilememiştir.
Korunma:Hastalık, kenelerin sokması sonrası salgıladıkları sıvıyla, kenelerin çıkartılırken ezilmesi sonucu çıkan sıvı ve kanıyla veya kene sokması sonucu virüsü alıp hasta olmuş hayvanların kan ve salgıları ile bulaşabilmektedir. Bu nedenle: Mera ve meskenlerde yerleşik keneler kan emerek beslenirler. Hayvanları kenelerden uzak tutarak kenelerin yayılmaları engellenmelidir.· Yeşil ve piknik alanlarına gidildiğinde (su kenarları, otlaklar, çalılık ve yüksek otlu alanlar) uzun giysiler giymeli, bacakları açıkta bırakmamalı, paçalar çorap içine konulup kenenin vücuda ulaşması zorlaştırılmalıdır. Dönüşte tüm vücut kontrol edilip yapışık kene olup olmadığına bakılmalıdır. Yeşil alanlara giderken böcek kaçırıcı sıvı ve jeller cilde sürülebilir veya giysilere emdirilebilir. Bu maddelerin az da olsa sağlık sakıncaları olduğu dikkate alınmalıdır. Hayvan besliyorsanız hayvanlarınızı dolaştırırken onlara da bu sıvılardan sürebilirsiniz.
Vücuda yapışık kene tespit edildiğinde keneyi çıkartmak için fazla zorlamamalı, halk arasında yaygın olduğu şekliyle sigara veya kibritle yakma, kenenin üzerine kolonya, alkol veya diğer kimyasal maddeler uygulanmamalıdır. Bu maddeler kenenin daha erken aşamada kusmasına ve enfekte sıvıyı vücudumuza salgılamasına neden olabilir.Vücuda yapışık kene tespit edildiğinde eldiven takarak ve bir cımbız ile kene vücuda yapışık ağız kısmından tutularak yavaşça sağa-sola sallanarak bir vida gibi çıkartılmalı veya bir sağlık kurumuna başvurularak çıkartılması sağlanmalıdır. Hasta kişiler ile temasta vücut sıvıları aracılığıyla bulaşma olabileceği unutulmamalıdır.
Bu yazı Uz.Dr. Rıdvan Şahin'e aittir...
Bu konu ile ilgili diğer yazılar:
http://www.saglik.gov.tr/default.asp?sayfa=detay&id=666
http://www.ntvmsnbc.com/news/377583.asp
http://www.ilaclamahizmetleri.com/kene.html
http://www.evcilcanlilar.com.tr/dıÅ%20parazit.htm
http://www.ailem.com/templates/news/detail/detail4.asp?id=14255
Hormonlar, hücrelerin ve organların birbirleri ile haberleşmesini, koordine çalışmasını sağlarken, iç ortamın korunmasını, enerji üretimini, depolanmasını ve kullanımını, dış ve iç ştreslere uygun yanıtlar vermesini, büyümeyi ve üremeyi konrtrol eder. 1985’lere kadar endokrinoloji textbook’larında: “solunum endokrin kontrol altında değildir” ifadesi yer almaktaydı, oysa bugün ,solunumun kontrolünün : hem volanter (korteks) , hem de involanter (emosyonel,metabolik,nöral,endokrin) kontrol mekanizmaları tarafından kontrol edilmekte olduğu biliniyor.
Endokrin ve sinir sistemi kompleks bir etkileşime sahiptir.Sinir sistemi lokal veya sistemik dolaşım yolu ile etki gösteren biyokimyasal ajanları üretir ve salar. Dolaşımdaki hormonlar otokrin ( üretildiği hücrelerde) veya parakrin ( bitişik –komşu hücrelerde ) etkiler gösterebilir. Bir hormonun etkisi, farklı dokularda veya aynı dokuda farklı zamanlarda değişiklik gösterebilir. Diğer hormonal veya nonhormonal regülatörlerin varlığında bir hormonun etkisi güçlenebilir veya engelenebilir.
Finlandiya’da Turku Üniversitesi Göğüs Hastalıkları bölümünden Tarja Saaresranta ve Olli Polo bu konuda bir derleme hazırlayarak Chest dergisinde yayınladılar (Chest. 2002;122:2165-2182) Şu sonuca vardılar; Bir vital fonksiyon olarak solunum: Spesifik hormonlarla düzenlenmemekle birlikte geniş bir seri hormon tarafından etkilenir.
HORMONLAR
Santral veya periferik kemoreseptörlerle solunumu SSS seviyesinde stimüle eder ( örn: progesteron ), veya bazal metabolik hızı değiştirerek ( örn. Tiroid hormonları ) etkiler.
Uzun dönemde hormonların solunumda indirekt etkileri mevcuttur:
*asit baz dengesinin ayarlanması
*vücut ısısını regülasyonu
*kas ve yağ kitlesinin ayarlanması gibi.
Endokrin ajanlar solunumum potensinin düşürülmesi ve arttırılmasında da etkilidir. Uyku sırasında üst hava yollarının kollapsını azaltır, (örn. Progesteron ) veya bronkodilatasyon (epinefrin ) veya bronkokonstrüksiyon ( örn: histamin ) yapar.
Obstruktif sleep apne sendromu ( OSAS ) serum hormon seviyelerini etkiler ancak bu etki CPAP tedavisi ile düzelebilecek şekildedir. Çesitli endokrin bozukluklarda ve menapozdan sonra uyku solunum bozukluğunun prevelansı artmaktadır.
İlk kez Hamilelik sırasında hiperventilasyon ve düşük PaCO2 tanımlanmıştır. Mestrüel siklusun luteal fazında solunumda görülen değişikler ve progesteronun etkileri ise 50 yıldır bilinmektedir.
Solunumsal cevaplar cinsler arasında farklı (kadınlarda ventilatuar cevaplar daha düşük ) hiperkapnik ventilatuar cevap ( HCVR ) menstrüel siklusun luteal fazında follüküler fazından daha yüksektir.
SOMATOTROPİK AKS:
GH
IGF-I
Somatostatin
Reprodüktif hormonlar.
FSH ve LH
Progesteron
Öströjenler
Prolaktin
ADRENOKORTİKOTROPİK AKS.
CRH ve kortizol
Tiroid hormonlar
Katekolaminler
Diğer hormonlar
( leptin,noropeptid Y,insulin ,
seratonin,asetilkolin,glutamat,histamin,substans P,
VIP,GABA ,glisin,kolesistokinin.