26 Ekim 2007
25 Ekim 2007
Prostat-böbrek kanserine 'kriyoterapi'
Prostat ve böbrek kanseri hastalarına yeni bir umut olacak 'kriyoterapi' yöntemi, artık Türkiye'de de uygulanacak.
Kanser tedavisinde uygulanan ameliyat ve ışın tedavisi (radyoterapi) yöntemlerine alternatif olan 'kriyoterapi' yöntemi, Türkiye'de ilk defa Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Üroloji Anabilim Dalı 'Üroonkoloji Ünitesi'nde uygulanmaya başlanacak.
Hücreler donduruluyor
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ayşe Dursun, 'kriyoterapi' yöntemi ile kanser hücrelerinin dondurularak ortadan kaldırıldığını söyledi.
Kriyoterapi yönteminin, 2000'li yıllardan itibaren Avrupa'da ve ABD'de bazı merkezlerde aktif olarak yapıldığını belirten Dursun, yöntemin, Türkiye'de ilk defa GÜ Tıp Fakültesi Hastanesi'nde uygulanacağını kaydetti.
Dursun, konusunda uzman olan 2 yabancı profesörün ekim ayında Türkiye'ye geleceğini ve GÜ Dekan Yardımcısı Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Sinan Sözen başkanlığındaki heyetle birlikte, 4 prostat ve bir böbrek kanseri hastasını ameliyat edeceklerini söyledi.
Kriyoterapi yönteminin Türkiye'de ilk defa uygulanacağı için yabancı profesörlerin, ilk ameliyatlarda ekipte yer alacağını belirten Dursun, "Sonrasında da bu tür ameliyatlar, hastanemizde devamlı hale gelecek" dedi.
Prof. Dr. Ayşe Dursun, kriyoterapi yöntemi ile ilgili ABD'de 5, 7 ve 10 yıllık değerlendirme çalışmaları yapıldığını belirterek, Mart 1993-Eylül 2001 tarihlerini kapsayan 7 yıllık çalışmada, 590 prostat kanseri hastasının değerlendirildiğini ve hastaların yüzde 87'sinde kriyoterapi sonrasında yapılan biyopside kanserli dokunun kalmadığının tespit edildiğini söyledi.
Allegheney General Hastanesi'nde de 963 hastanın takip edildiği 10 yıllık bir çalışmanın olduğunu anlatan Dursun, "10 yıl sonunda kriyoterapi ile tedavi edilen hastaların yüzde 70'inde hastalık olmadığı, yüzde 85'inde de işlem sonrası kontrollerde negatif biyopsi sonuçlarına varılmıştır."
Doç. Dr. Sinan Sözen de kriyoterapinin, cerrahi ve radyoterapi yöntemlerine alternatif ve uzun dönem sonuçlarında da onlara eşdeğer olabilecek bir tedavi yöntemi olduğunu kaydetti.
Sözen, "Yöntem, kısmi organla sınırlı, erken evre ya da organın sınırlarını aşmamış, erken evrede tanı konulan böbrek tümörü ve prostat kanseri hastaları için kullanıldığında başarı şansı yüksektir" dedi.
Diabet, hipertansiyon, kalp-damar hastalıkları
Yaşam süresinin uzamasıyla birlikte, insanın ilerleyen yaşlarda erken evrede de olsa bu tür kanserlerle tanışabildiğini belirten Sözen, "Diğer tedavilere göre uygulanışı oldukça kolay ve klasik yöntemler kadar başarılı sonuçlar elde edilen yöntem sayesinde, yaşı veya mevcut hastalıkları (diabet, hipertansiyon, kalp-damar hastalıkları gibi) nedeniyle ameliyat edilemeyen hastalar da tedavi olma şansına sahip olmaktadırlar" dedi.
Sözen, ameliyat öncesinde özel bir hazırlığa gereksinim duyulmadığını anlatarak, "Operasyon, genel ya da bölgesel anestezi ile yapılabilir. İşlem 2- 3 saat sürer ve hastalar ameliyattan 24 saat sonra normal yaşantılarına dönebilirler" dedi.
Doç. Dr. Sözen, kriyoterapi sonrasında yan etkilerin diğer yöntemlere göre daha az olduğunu anlatarak, "Diğer yöntemlerde, örneğin prostat kanseri tedavisinde, iktidarsızlık, idrar kaçırma ve komşu organ (sıklıkla kalın bağırsak) yaralanmaları gibi yan etkilerle karşılaşılıyor. Bu, her üç yöntemde de görülür. Bu yöntemin klasik yöntemlere göre fazlalığı yoktur ancak idrar kaçırma ve komşu organ yaralanmalarına ise az rastlanır. Yan etki profili daha azdır" dedi.
Sözen, yöntemin, hastalara alternatif tedavi olarak sunulduğunu belirterek, kriyoterapi yönteminde kanserli organın dondurularak hastada bırakıldığını, ışın tedavisinde yakarak öldürüldüğünü, cerrahi yöntemde ise kanserli dokunun çıkarıldığını söyledi.
Hastaların bazılarının, vücudunda kanserli dokunun kalmasından rahatsız olduğunu belirtenSözen, "Hastanın genel durumu uygunsa, ameliyat edilebilir. Tedavi yöntemlerini hastaya sunuyoruz ve hasta ile birlikte onun için en uygun yönteme karar veriyoruz" dedi.
Doç. Dr. Sözen, ameliyattan birkaç hafta sonra genel durumun değerlendirilmesi ve yeterli iyileşme sürecinde olunduğunun belirlenmesi için kontrole gelinmesi gerektiğini belirterek, "Hasta, bilgisayarlı tomografi veya MRG taramasını içeren düzenli kontrollerden geçirilecek. Bu incelemeler, sonuçların tatmin edici olması halinde zaman içinde daha az sıklıkla yapılacak" dedi.
Doç. Dr. Sözen, prostat kanserinde kriyoterapi tedavisinin ultrasonografi eşliğinde, böbrek kanseri tedavisinin ise bilgisayarlı tomografi ve laparoskopik (ufak kesiler açılarak vücudun içinin kamerayardımıyla görüntülenmesi) yöntemle yapıldığını söyledi.
Sözen, 'kriyoterapi'nin, ameliyathanede ve anestezi altında uygulandığını belirtti:
"Bu yardımcı teknikler sayesinde cerrah, böbrek veya prostat dokusundan kaynaklanan tümörün yerini kesin olarak tespit eder ve bu tümörün içine bazı iğneler yerleştirir. Daha sonra bu iğnelerden doku içine basınçlı olarak Argon ve Helyum gazı verilerek dokunun sıcaklığı yaklaşık (-20)-(-40) dereceye düşürülür. Bu sıcaklıkta hiçbir hücre yaşayamaz ve böylece tümör dokusu yok edilmeye başlanır. Donmaya devam eden doku, giderek büyüyen buz topu haline gelir. Cerrah bu buz topunun tüm kanser dokusunu yok edecek kadar büyüdüğünden emin olduktan sonra işleme son verir."
Kaynak
Kanser tedavisinde uygulanan ameliyat ve ışın tedavisi (radyoterapi) yöntemlerine alternatif olan 'kriyoterapi' yöntemi, Türkiye'de ilk defa Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Üroloji Anabilim Dalı 'Üroonkoloji Ünitesi'nde uygulanmaya başlanacak.
Hücreler donduruluyor
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ayşe Dursun, 'kriyoterapi' yöntemi ile kanser hücrelerinin dondurularak ortadan kaldırıldığını söyledi.
Kriyoterapi yönteminin, 2000'li yıllardan itibaren Avrupa'da ve ABD'de bazı merkezlerde aktif olarak yapıldığını belirten Dursun, yöntemin, Türkiye'de ilk defa GÜ Tıp Fakültesi Hastanesi'nde uygulanacağını kaydetti.
Dursun, konusunda uzman olan 2 yabancı profesörün ekim ayında Türkiye'ye geleceğini ve GÜ Dekan Yardımcısı Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Sinan Sözen başkanlığındaki heyetle birlikte, 4 prostat ve bir böbrek kanseri hastasını ameliyat edeceklerini söyledi.
Kriyoterapi yönteminin Türkiye'de ilk defa uygulanacağı için yabancı profesörlerin, ilk ameliyatlarda ekipte yer alacağını belirten Dursun, "Sonrasında da bu tür ameliyatlar, hastanemizde devamlı hale gelecek" dedi.
Prof. Dr. Ayşe Dursun, kriyoterapi yöntemi ile ilgili ABD'de 5, 7 ve 10 yıllık değerlendirme çalışmaları yapıldığını belirterek, Mart 1993-Eylül 2001 tarihlerini kapsayan 7 yıllık çalışmada, 590 prostat kanseri hastasının değerlendirildiğini ve hastaların yüzde 87'sinde kriyoterapi sonrasında yapılan biyopside kanserli dokunun kalmadığının tespit edildiğini söyledi.
Allegheney General Hastanesi'nde de 963 hastanın takip edildiği 10 yıllık bir çalışmanın olduğunu anlatan Dursun, "10 yıl sonunda kriyoterapi ile tedavi edilen hastaların yüzde 70'inde hastalık olmadığı, yüzde 85'inde de işlem sonrası kontrollerde negatif biyopsi sonuçlarına varılmıştır."
Doç. Dr. Sinan Sözen de kriyoterapinin, cerrahi ve radyoterapi yöntemlerine alternatif ve uzun dönem sonuçlarında da onlara eşdeğer olabilecek bir tedavi yöntemi olduğunu kaydetti.
Sözen, "Yöntem, kısmi organla sınırlı, erken evre ya da organın sınırlarını aşmamış, erken evrede tanı konulan böbrek tümörü ve prostat kanseri hastaları için kullanıldığında başarı şansı yüksektir" dedi.
Diabet, hipertansiyon, kalp-damar hastalıkları
Yaşam süresinin uzamasıyla birlikte, insanın ilerleyen yaşlarda erken evrede de olsa bu tür kanserlerle tanışabildiğini belirten Sözen, "Diğer tedavilere göre uygulanışı oldukça kolay ve klasik yöntemler kadar başarılı sonuçlar elde edilen yöntem sayesinde, yaşı veya mevcut hastalıkları (diabet, hipertansiyon, kalp-damar hastalıkları gibi) nedeniyle ameliyat edilemeyen hastalar da tedavi olma şansına sahip olmaktadırlar" dedi.
Sözen, ameliyat öncesinde özel bir hazırlığa gereksinim duyulmadığını anlatarak, "Operasyon, genel ya da bölgesel anestezi ile yapılabilir. İşlem 2- 3 saat sürer ve hastalar ameliyattan 24 saat sonra normal yaşantılarına dönebilirler" dedi.
Doç. Dr. Sözen, kriyoterapi sonrasında yan etkilerin diğer yöntemlere göre daha az olduğunu anlatarak, "Diğer yöntemlerde, örneğin prostat kanseri tedavisinde, iktidarsızlık, idrar kaçırma ve komşu organ (sıklıkla kalın bağırsak) yaralanmaları gibi yan etkilerle karşılaşılıyor. Bu, her üç yöntemde de görülür. Bu yöntemin klasik yöntemlere göre fazlalığı yoktur ancak idrar kaçırma ve komşu organ yaralanmalarına ise az rastlanır. Yan etki profili daha azdır" dedi.
Sözen, yöntemin, hastalara alternatif tedavi olarak sunulduğunu belirterek, kriyoterapi yönteminde kanserli organın dondurularak hastada bırakıldığını, ışın tedavisinde yakarak öldürüldüğünü, cerrahi yöntemde ise kanserli dokunun çıkarıldığını söyledi.
Hastaların bazılarının, vücudunda kanserli dokunun kalmasından rahatsız olduğunu belirtenSözen, "Hastanın genel durumu uygunsa, ameliyat edilebilir. Tedavi yöntemlerini hastaya sunuyoruz ve hasta ile birlikte onun için en uygun yönteme karar veriyoruz" dedi.
Doç. Dr. Sözen, ameliyattan birkaç hafta sonra genel durumun değerlendirilmesi ve yeterli iyileşme sürecinde olunduğunun belirlenmesi için kontrole gelinmesi gerektiğini belirterek, "Hasta, bilgisayarlı tomografi veya MRG taramasını içeren düzenli kontrollerden geçirilecek. Bu incelemeler, sonuçların tatmin edici olması halinde zaman içinde daha az sıklıkla yapılacak" dedi.
Doç. Dr. Sözen, prostat kanserinde kriyoterapi tedavisinin ultrasonografi eşliğinde, böbrek kanseri tedavisinin ise bilgisayarlı tomografi ve laparoskopik (ufak kesiler açılarak vücudun içinin kamerayardımıyla görüntülenmesi) yöntemle yapıldığını söyledi.
Sözen, 'kriyoterapi'nin, ameliyathanede ve anestezi altında uygulandığını belirtti:
"Bu yardımcı teknikler sayesinde cerrah, böbrek veya prostat dokusundan kaynaklanan tümörün yerini kesin olarak tespit eder ve bu tümörün içine bazı iğneler yerleştirir. Daha sonra bu iğnelerden doku içine basınçlı olarak Argon ve Helyum gazı verilerek dokunun sıcaklığı yaklaşık (-20)-(-40) dereceye düşürülür. Bu sıcaklıkta hiçbir hücre yaşayamaz ve böylece tümör dokusu yok edilmeye başlanır. Donmaya devam eden doku, giderek büyüyen buz topu haline gelir. Cerrah bu buz topunun tüm kanser dokusunu yok edecek kadar büyüdüğünden emin olduktan sonra işleme son verir."
Kaynak
Kanamayı durduran karışım
Türkiye'de kanamayı birkaç saniye içinde durduran karışım geliştirildi. Karışım, özellikle hemofili, yani kanı zor pıhtılaşan hastalar için hayati önemde...
Bitkisel ürünlerden oluşan karışımın klinik deneylerini Hacettepe Üniversitesi Hematoloji Bölümü yaptı.
Ürün, Sağlık Bakanlığı'ndan ruhsat alırken, Genelkurmay Başkanlığı da kanamayı durduran karışıma dair çalışmaları yakından izliyor.
Özellikle hemofili hastaları için hayati önem taşıyan karışımı, doktor olmayan İbrahim Cahit Fırat isimli bir kişi geliştirdi. Malatyalı olan Fırat, 25 yıldır geleneksel tıp konusunda çalışma yapıyor.
Beş bitkiyi karıştıran Fırat, elde ettiği karışım kanı durdurunca, bunu incelemeleri için Hacettepe Üniversitesi Hematoloji Bölümü'ne götürdü.
Bilimadamları klinik testlerin sonucunda, karışımın bir ağ oluşturarak kanı durdurduğunu teyit etti. Karışım ıslak tampon ve kapsül olarak piyasaya sunulacak.
Kazalarda tıbbi müdahale gelene kadar yaranın üstüne konulan ürün, kanamalı diş tedavilerinde de sonuç verdi. Diş tedavisinde kapsül olarak uygulanan karışımın yan etkisi bulunmuyor.
Bilimadamları temkinli
Ürün henüz bir ilaç değil. Bu nedenle bilimadamları karışımı "ara ürün" olarak tanımlıyor. Ancak karışım şimdiden Sağlık Bakanlığı'ndan ruhsat aldı. Bakanlık ayrıca ürünü ambulanslarda bulundurma kararı aldı.
Çalışmaları Genelkurmay Başkanlığı da yakından izliyor. Genelkurmay, özellikle dağlık bölgelerde çatışmada yaralanan askerlere, tıbbi müdahale yapılana kadar uygulanabilecek bir çözüm olarak görüyor. Genelkurmay Başkanlığı'nın üretici firma ile görüşmeleri sürüyor.
kaynak
Bitkisel ürünlerden oluşan karışımın klinik deneylerini Hacettepe Üniversitesi Hematoloji Bölümü yaptı.
Ürün, Sağlık Bakanlığı'ndan ruhsat alırken, Genelkurmay Başkanlığı da kanamayı durduran karışıma dair çalışmaları yakından izliyor.
Özellikle hemofili hastaları için hayati önem taşıyan karışımı, doktor olmayan İbrahim Cahit Fırat isimli bir kişi geliştirdi. Malatyalı olan Fırat, 25 yıldır geleneksel tıp konusunda çalışma yapıyor.
Beş bitkiyi karıştıran Fırat, elde ettiği karışım kanı durdurunca, bunu incelemeleri için Hacettepe Üniversitesi Hematoloji Bölümü'ne götürdü.
Bilimadamları klinik testlerin sonucunda, karışımın bir ağ oluşturarak kanı durdurduğunu teyit etti. Karışım ıslak tampon ve kapsül olarak piyasaya sunulacak.
Kazalarda tıbbi müdahale gelene kadar yaranın üstüne konulan ürün, kanamalı diş tedavilerinde de sonuç verdi. Diş tedavisinde kapsül olarak uygulanan karışımın yan etkisi bulunmuyor.
Bilimadamları temkinli
Ürün henüz bir ilaç değil. Bu nedenle bilimadamları karışımı "ara ürün" olarak tanımlıyor. Ancak karışım şimdiden Sağlık Bakanlığı'ndan ruhsat aldı. Bakanlık ayrıca ürünü ambulanslarda bulundurma kararı aldı.
Çalışmaları Genelkurmay Başkanlığı da yakından izliyor. Genelkurmay, özellikle dağlık bölgelerde çatışmada yaralanan askerlere, tıbbi müdahale yapılana kadar uygulanabilecek bir çözüm olarak görüyor. Genelkurmay Başkanlığı'nın üretici firma ile görüşmeleri sürüyor.
kaynak
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)