Son günlerde sürekli resmi gazete okur oldum. Sürekli yeni yönetmelikleri takip ediyorum ki bunların arasında Tıpta Uzmanlık ile ilgili bir durum var. Bazı uzmanlıkların süresi kısaltılırken, biyologlarda kapı dışarı edildi.
Geçtiğimiz günlerde Türkiye'de ilk olma özelliği taşıyan bir laboratuarın sessiz sedasız kendi halinde işleyişine şahit oldum. Her ne kadar TUS sınavına artık alınamasakta ki, 2 defa TUS'a girmiş biri olarak. Bu sınava hazırlanmak bile inanın çok farklı. Hayattan uzaklaşıp günlük minimum 12 saat ders çalışmanız gerekiyor. Zaten bize verilen kadroda sadece 3 büyük ilde ve devlet hastanelerinde, yani kadromuzda çok az sayıda. Bu sebepten demem o ki aslında sınavlara alınmasakta laboratuarlar bize emanet! Zaten hastanede çalışan hangi biyolog ile görüşsem ortak kanı, teknisyenlerin yaptığı işi yapıyoruz oluyor. Sakın teknisyenlerin işini beğenmediğimi filan düşünmeyin. Biz okulda "Bilim insanı" olarak eğitim alıyoruz. Sadece insan değil tüm canlıları derinlemesine inceliyoruz. Sorguluyoruz, araştırma yapmanın yollarını öğreniyoruz. Okul bittiğinde de sudan çıkmış balık misali çalışma yapabilmek için balığın can çekişmelerinin başka versiyonunu yaşıyoruz. İşimizi yapabilmek için can hıraç uğraşıyoruz. Ama sonuçta bize söylenenler keşke daha az puan alıp hemşire olsaydınız oluyor ya da iş alanı çok ama yok şeklinde nitelendiriliyor. Peki sormak istiyorum, neden iş alanı yokta bu kadar çok Biyoloji Bölümü var? Madem iş alanlarını bir bir ellerinden alınan biz biyologların bu kadar çok mezun verilmesinin önüne geçilmeli. Çözüm sunmaksa niyetleri bu kadar çok mezun veren bir bölümün önünü açmaları ve bu zorluklardan kurtarmaları.
Katıldığım bir toplantıda Doğa Tarihi Müzesinden söz edildiği gibi: Eğer bulunduğunuz coğrafyanın ekolojisini bilmiyorsanız. Ne doğal zenginliklerini kurtarabilirsiniz ne de salgın hastalıkların önüne geçilmesi için biyolojik mücadele de yer alabilirsiniz. Kısaca Sezarın hakkı Sezara verilmeli!! Biyologların iş sahaları belirlenerek mezun biyologların hayatı karartılmamalı!
Geçtiğimiz günlerde Türkiye'de ilk olma özelliği taşıyan bir laboratuarın sessiz sedasız kendi halinde işleyişine şahit oldum. Her ne kadar TUS sınavına artık alınamasakta ki, 2 defa TUS'a girmiş biri olarak. Bu sınava hazırlanmak bile inanın çok farklı. Hayattan uzaklaşıp günlük minimum 12 saat ders çalışmanız gerekiyor. Zaten bize verilen kadroda sadece 3 büyük ilde ve devlet hastanelerinde, yani kadromuzda çok az sayıda. Bu sebepten demem o ki aslında sınavlara alınmasakta laboratuarlar bize emanet! Zaten hastanede çalışan hangi biyolog ile görüşsem ortak kanı, teknisyenlerin yaptığı işi yapıyoruz oluyor. Sakın teknisyenlerin işini beğenmediğimi filan düşünmeyin. Biz okulda "Bilim insanı" olarak eğitim alıyoruz. Sadece insan değil tüm canlıları derinlemesine inceliyoruz. Sorguluyoruz, araştırma yapmanın yollarını öğreniyoruz. Okul bittiğinde de sudan çıkmış balık misali çalışma yapabilmek için balığın can çekişmelerinin başka versiyonunu yaşıyoruz. İşimizi yapabilmek için can hıraç uğraşıyoruz. Ama sonuçta bize söylenenler keşke daha az puan alıp hemşire olsaydınız oluyor ya da iş alanı çok ama yok şeklinde nitelendiriliyor. Peki sormak istiyorum, neden iş alanı yokta bu kadar çok Biyoloji Bölümü var? Madem iş alanlarını bir bir ellerinden alınan biz biyologların bu kadar çok mezun verilmesinin önüne geçilmeli. Çözüm sunmaksa niyetleri bu kadar çok mezun veren bir bölümün önünü açmaları ve bu zorluklardan kurtarmaları.
Katıldığım bir toplantıda Doğa Tarihi Müzesinden söz edildiği gibi: Eğer bulunduğunuz coğrafyanın ekolojisini bilmiyorsanız. Ne doğal zenginliklerini kurtarabilirsiniz ne de salgın hastalıkların önüne geçilmesi için biyolojik mücadele de yer alabilirsiniz. Kısaca Sezarın hakkı Sezara verilmeli!! Biyologların iş sahaları belirlenerek mezun biyologların hayatı karartılmamalı!